image


“Ben de üzülüyom bazen, çok üzülüyom ama. Sonra biraz zaman geçince, geçiyo işte… Mesela Şekerpare‘yi özlüyom. Sonra çok üzülüyom. Ama sonra gelmiceğini bildiğim için, sonra üzülmüyom, geçiyo… Ceketim onda ama, ben de o kadar aptal bir adam değilim ama Mecnun. Çünkü, gelmicem, dedi. Eğer gelcem deseydi belki, döner diye beklerdim ama gelmicem, bekleme beni dedi. Ben de o yüzden beklemiyom. Bir de, bana sen çok iyi bir adamsın dedi. Bir de çok güzel gözleri vardı di mi. İşte ben de o yüzden, keşke diyom, ona sadece onu sevdiğimi söyleyebilseydim. Ben ona çünkü sevdiğimi söylemedim ya. O hiç benim onu sevdiğimi bilmiyo. Bir de keşke ona anlatacağım birkaç birsürü şeyler vardı, onları da anlatabilseydim keşke diyom şimdi ama. Anlatamadım işte. En çok da ona üzülüyom…”

“…Geçmiş, insanın peşini öyle kolay kolay bırakmaz. İnsan, ne kadar unutmaya çalışırsa çalışsın, geçmişini asla unutamaz. Hep bir iz, bazen küçük bazense büyük bir iz kalır onda. Bu izleri öyle kolay kolay silemezsin… Kimi zaman da her şeyi unutmuş gibi görünür. Ama hep küçük bir parça vardır, ona tüm geçmişi hatırlatan… İnsan, geçmişinden utanmamalı, korkmamalı, her ne yaptıysa açık açık söyleyebilmeli, sahiplenebilmeli onu… Bazen de işte, onu orda öylece bırakıp gitmek, hiçbir şeyi hatırlamamak istersin. Pişmanlıklarını, üzüntülerini… Çünkü ne kadar bağlı olsan da, ne kadar çok sevsen de yoluna devam etmek zorundasın. Ama tabii bunu yapmadan önce kendine sorman gerekiyor. Ben her şeyi gerçekten unutmak istiyor muyum? … Hiç olur mu evlat. Aşk gönül yanılması değildir, tersine, aşk gönlün yanmasıdır. Sen ne yaparsan yap, eğer bu ateş içine düştüyse, onu söndüremezsin böyle sudan sebeplerle…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

The Infamous Middle Finger